Çarşamba, Mayıs 19, 2010

Her Son Yeni Bir Başlangıç...


Zamanın eli değdi bize
Çoktan değişti her şey...
Aynı değiliz ikimizde
Zaaflarıma bir gece hatalarıma bir nilüfer
Sevgisizliğime bir kalp verdim!
Artık geri ver!
Geri veremezsin aldıklarını...
Artık geri ver!
Geri verilmez hiçbir yanılgı...
Yokluğuna emanet etsen de benden kalanları
Her şeyi al.
Bana beni geri ver, bir şansım olsun
Başka yer, başka zaman
SENSİZ ÖMRÜM OLSUN!

Piiz'den dinlemiştim ilk bu şarkıyı… Eskişehirli çok sağlam bir grup hatta onları sevmemin sebebidir bu şarkı, bu sözler... Sonra bir de baktım Zeynep Casalini söylüyor...

Aslında ilk dinlediğimde kim geldi aklıma, ben kimdim hatırlamıyorum... Şimdi de bunları bilmiyorum bugünkü şartlarda olmama rağmen...

Her son belki umuttu, belki de bir umut daha son buluyordu hayatta... Yaşlandığımı hissediyorum. Konuşmalarımdan anlayabilirsiniz bu duygumu. "Duygu" mu dedi birisi? Duygularımı aldırmış gibi hissetmemde bu yüzden mi hayatta? Robot gibi yaşamak nasıl bir şey bilen var mı? Sanki bunları dünyada bir tek ben yaşıyormuşum gibi konustuğumu düşünüyorsunuz değil mi? Karşıma geçip insanlar bu şekilde yakındılarsa bana, şimdi bunları söylemem benim hatam oldu değil mi ya da düşüncesizliğim, kabahatim ? Çünkü bu benim hayatım, çünkü bunlar benim yanlışlarım… Kimseyi suçlayamam yaptıklarımdan yaşadıklarımdan ötürü… Her şeyi bilerek, üstelik yanlış olduğunu da bilerek yapacağı şeyin, atacağı adımın yine de bunu yapan var mı aranızda? Ama büyük düşünün ufak tefek şeylerden bahsetmiyorum hayatınızı etkileyecek, sizi dibe vuracak, sarsıntıların en şiddetlisini midenizde hissettirecek ve bunların sonunda hiç olduğunuzu fark ettirecek kadar derin ve büyük adımlardan bahsediyorum...

Ben yaptım, yapıyorum hatta şuan bu durumun içindeyim… İlerleyen yaşıma rağmen...J

Ama toparlayacağım her şeyi atıp bi kenara yeniden başlayacağım hayata kaldığım yerden değil! Yeniden başlayacağım...

Bunu söylememde etkili olan başka bir şarkı daha keşfettim... Belki de hayatımı şarkılarla yönetiyorum, şarkılarda buluyorum kendimi... En azından buluyorum küçük rutubetli bir delik bulup hapsetmiyorum ruhumu sizler gibi...

Eğer sensen, tekilimsen,
beni çoka eriştirensen,
ama yine, yine de gideceksen,
git; her şeyde bir hayır vardır..

eğer bensem kadınımsan,
beni suyla buluşturansan,
ama yine, yine de gideceksem,
muhakkak bir sebebim vardır.

eğer bizsek o,
bi´ gün yine kavuşacağız, korkma..
belki daha bile mutlu olacağız,
şükran duyacağız hayata...

(Sıla Gençoğlu) 

Evet beni yeniden umutlandıran şarkı işte budur! Hissettiklerimi ya da hissetmek istediklerimi kısacası beni benden iyi anlatandır. Şarkı olması mühim değil. Bir filmden küçük bir sahne, bir kitaptan altta kalmış bir dipnot, bir fotoğraf karesi ya da o karenin içinde hepinize önemsiz gelen bir ayrıntı aramızdan birinin hayatına ışık olabiliyormuş demek ki. Bu da benim ışığım olsun... Karışmayın ışığıma! Kendi hayatlarınızı bulun! Rahat bırakın beni ve içimdeki diğer kadınları... Saçmalamak istediğimde küçümsemeyin. En azından bazılarınız gibi korkarak yaşamaktansa yanlış olduğunu bildiğim kararları isteyerek veriyorum hayatıma dair... Dibi boylayacağımı bile bile... Bile bile her şeyin biteceğini ama yeniden başlama ihtimaline inanarak... Çünkü her şeyin "muhakkak bir sebebi vardır" diyor yukarıda...
(13.10.2009)

Pazartesi, Mayıs 17, 2010

Kahve AŞKtır, Aşk SANAT!

Tanrı iyice yorgun düşmüştü artık; "Bana şükürler olsun ki bugün cuma" dedi ve haftasonunu yarattı. İyi bir fikirdi bu. (Michael Shermer)

Kafamın içinde "haydi artık geleceğin için birşeyler yap!" diye beynimi kemiren böceklerden kurtulmak istiyorum... Çünkü onlar böyle gürültü yaparken düşünemiyorum ki ben... İkilemler içinde gidip geliyor, kararsızlıklarımın içinde boğuluyorum çoğu zaman. Zihnimi açmak için kafein tüketimim had safhaya çıktı ama yine de ayılamıyorum işte! 1 günlük bir tatil istiyorum... Hatta ev hapsi, oda hapsi ve hatta yatak hapsi :) razıyım... içinde muhteşem aromasıyla beni alıp hayaller diyarıma götüren kahvemin de olduğu bir hapis...
Uyandığımda mis gibi deniz kokan bir yerde, tabii ki denize karşı, hafiften ılık bir rüzgar ve yüzümü ısıtan güneş eşliğinde kahvemi yudumluyor, aşkımı yaşıyor olamayacağımı bildiğimden yaşıyorum bu çelişkiyi...
Yarın birgün uyandığımda belki şuan olmak istediğim yer bana sıkıcı gelecek...
Zaman, mekan ve yer çelişkileri yaşıyorum içimde!
Herkes yaşar mı bunları bundan bile emin değilim.
Çok farklı pencerelerimiz var hayata baktığımız...
Normal olanı hangisi diye sorgulamaksa eğer ki hayat, tek bir yudumda gülümsemekse hayatın tadı,tadına varmak için içtiğin kahveyse aşk, aşk aslında hayat, hayat aslında sanattır...

Sanata yakınlık ya da uzaklık değildir yetenek, o yetenekle harekete geçen içindeki kıpırtıdır anlam, bu anlamda var olan yine aşk olmakla birlikte, aşk sadece "O" değildir!
Hiç her hangi bir kıyafete, takıya, küpeye bile aşık olan birini tanıdınız mı?
Küpesini kaybettiğinde içinden bir parça kopmuş gibi canı acıyan bir insan..Ben tanıdım..

Her sabah aynaya baktığımda yeniden tanışıyorum onunla..
Farklı bir kimlikle geçiyor karşıma çoğu zaman, zaten her defasında, yeniden, sanki ilk defaymış gibi tanışmamızın sebebi de bu değil mi?
Belki de istediklerimle yaptıklarımın birbiriyle örtüş(e)memesidir bu kimlik değişikliklerimin, dengesizliklerimin nedeni.. Asla herkesin istediği şeylerin aynılarını isteyemedim onlara sahip olduğumda mutlu olamayacağım ortadaydı çünkü...
Peki ne yapmalıyım? Hayatımı nasıl şekillendirmeliyim?
Yoksa akışına bırakıp rüzgarın yoğurmasına, yağmurun eritmesine ve güneşin pişirmesine izin mi vermeliyim... Asla olmayacak bu işte! Bu kadar koyvermiş bir şekilde yaşamadım ki ben hiç! Nasıl olduğunu bile bilmediğimden yine müdahale etmeden duramam kırılgan hayatıma... Ruhumu kirletmeden, heyecanlarımı yitirmeden bir çare bulmalı aşka. Ne olduğu değil önemli olan, nasıl olduğu dememişler miydi? Kahvenin verdiği mutluluk hissini yaşarken kafeine hiç farkettirmeden bağlanmak tesadüf olabilir mi? Ya da bir yanıt? Alt tarafı kahve diyenlerde var ona, hazırlarken içine ruhunu katıp, adeta bir sanat eseri edasında özenle karıştıran ve mükemmel kıvama getirenlerde... Davetkar kokusuna direnemediğiniz an onu hızlıca bitirmeye de kıyamayacağınız an kadar değerlidir nasıl olduğu... 
Hayatta böyle değil mi? Bir kahve kadar lezzetli, bazen acı, bazen şekerli...

Kendime güzel bir kahve daha yapmamın zamanı geldi sanırım... Sen de bir fincan dolusu sanat ister misin?

Salı, Mayıs 04, 2010

Veda


Güneşe isyan edebilir mi tek bir dal?
"Beni kuruttun!" diye... 
Rüzgara?
Ya Rüzgara küsebilir mi?
Tanelerini bedeninden koparttı diye,
O narin, kırılgan, eksilmiş buğday bedeni... 

Peki ya İnsan?
Geçmişi affedebilir mi?
Yoksa geçmiş, geçmiş midir artık?!
Son kez bir sigara yakıp bırakmak mıdır anlam, yoksa anlamlı olan asla o son sigarayı yakmamak mıdır?



Soru sordukça keşfediyor insan kendi kimliğini... Sordukça ve konustukça itiraf ediyor herşeyiyle hissettiklerini hayata...
Bazen "Asla!" dediklerim aklımı kurcalıyor...
Beynimi yiyiyor o minik kemirgenler ve "Asla!" lar "Acaba?" lara dönüşmeye başladığında "Aslında," diyorum "bana yapmak istediği buydu zaten bu dünyanın!
Çelişkiye düşürmek ve istediğini elde etmek...
Oldu işte!
Çeliştim yine kendimle!!!
Mutlu musun,
İçin rahat mı hadi söyle?!"

"Neden" diye sorarak başlıyorsan cümlelerine, nedenlerini asla öğrenemeyeceğin, daima belirsiz olarak yüreğinde taşıyacağın, belki o belirsizliklerle yaşamayı öğreneceğin, belki de durup durup isyan bayraklarını çekeceğin günler ufukta göründü demektir.

Önceleri senin içinde zaten cevap olarak yaşamını idame ettiren cümlelerin sorularıyla başlarsın böyle belirsizliklere...
Ardından o cevaplar karmaşası içinde bocalar, cevabını bildiğin, fakat hiç bir zaman başlığına bakmayı akıl edemediğin için, sorularını soramadıkların gelir ama yinede içinde bir yerlerde bildiklerinle yaşamaya devam edersin...
En sonunda da ne cevapların net olduğu ne de soruların var olduğu evreye geçersin, belirsizce!
"O" gün geldiğinde bildiklerini de kaybedersin, sevdiklerini de...

"Keşke!" dersin,
"Keşke bir ipek böceği olsaydım kozama kapansaydım saklansaydım..."
Keşke demene gerek yoktur aslında, çünkü oradasındır artık...
Mucizevi bir şekilde korunağındasındır, 
İşte! Gidiyorsun kendinden, sevdiklerinden...
Sessiz bir veda bu gidiş...
Sorusu hiç varolamayan cevaplarınla birlikte...