Salı, Şubat 22, 2011

Biz Burada Devrim Yapıyoruz Sinyorita

"Sen bir rota çizmiş olsan da kesinkes, yolun hep bir planı vardır senin hakkında. Yolları yolculuk, yola çıkanı yolcu yapan budur. Aldanmazsan, kapılmaz ve yanılmazsan varamazsın yolun gideceği yere. Yolculuğun gizi budur: Kaybetmezsen yolunu bulamazsın aslında.
Bir soru'n olmalı mutlaka. O soruyu sormalısın, kimsenin anlamadığı bir dilde konuşan ve hep aynı cümleyi tekrar eden bir derviş gibi döne döne aynı soruyu sormalısın. Cevap, başlangıçta tahmin ettiğinden ne kadar uzakta ise gerçeğe o kadar yakındır. Sarsılmamışsan, soru'nu kaybetmekten korkmuşsan, hiçbir yere gitmemişsindir aslında.
Düzenin bozulmalı. Evden çıkmak budur aslında. Yolculuk, bir düşmek ve kalkmak meselesidir. Eve yaralarla dönülmüyorsa hiç gidilmemiştir...
Sadece uzaklardan gelenler bilirler evlerinin kokusunu. Yollara, evlerimizi anlamak için çıkılır. Fakat yolda bulduğun cevaplar eve geldiğinde, yakalanmış kelebeğin renklerinin sönmesi gibi parça parça dağılır. Yola ait cümleler, yazıktır ki hep yolda kalır. Onlar, yolun cevaplarıdır. Döndüğünde anlatacağın hep biraz renksiz bir hikayedir. Cevaplar, suyun altında çok renkli görünen ama sudan çıkıp kuruduğunda renkleri sönen çakıl taşları gibidir. Bu, sana böyle gelir. Oysa yeni çocukların yeni yollara çıkması için o çakıl taşlarını getirmek, sözün büyülü suyuyla yeniden ıslatmak, renklerini yeniden canlandırmak gerekir.
Göz doyar mı? Ne kadar görse, doyar? Bazı gözlerin ne görse öğüten bir bakışı vardır; doymaz kapanana kadar. Akıl kaç soruyu cevapladığında soru sormaz artık? Belki akıl, cevapladıkça çoğaltır soruları. Kaç yüz gördüğünde görmüş olursun bütün yüzleri? Kaç tanışma sona erdirir şaşırmayı? Göğüs ne zaman sonuna kadar dolmuş olur aldığı nefeslerden? Son nefesini verdiğinde mi?..
Bazısı insanların, durulmadan ölür. Kimisi yosun tutmaz hiç. Dünya ve insanlık, o insanların hayalleriyle iyileşir."
Ece Temelkuran-Biz Burada Devrim Yapıyoruz Sinyorita

Perşembe, Şubat 03, 2011

O kadın, şimdi ... yok!

Yine karmaşa, tıkanma, nefessiz kalma...
Geçmek bilmeyen migren ağrıları mı can yakan, iç kemiren hastalık korkuları mı bilemez... Hayat mı? Hala belirsiz.. Biliyor aslında bütün nedenler, niçinler insanın içinde, derinlerinde biryerlerde, ortaya çıkmak için bir kuş gibi çırpınıp dursa da, umursamıyor... İlk anda anlam veremese de gördüklerine, karşısındaki körelmiş insan da kendisi işte! Aynadaki aksinden onunla alay eden kendini bile göremiyor, tanıyamıyor... Düşünsenize bundan daha ötesi ne olabilir?

Kararsızlıkları yüzünden 'gelgit'lerinin içinde boğuluyor. Belki de boğularak ölüyor, o dahil hiç kimse farketmeden, ağır ağır sancılı bir biçimde ölümle pençeleşiyor...

Hiçbir biçim kalmamıştı hani Dünya'da denenmedik! Kalmış işte, her an farklı bir biçimde kanı çekiliyor damarlarından... Korkmaktan korkar oldu, o korkusuz kadın! Bıraktı, bırakıyor tam da istendiği gibi sonucunu bilmeden... Tanrıya yakarışlarında bile kararsız kalmış bir kadın, ne istediğini, ne yaptığını ve neyi niçin yaptığını bilmeden yalvarmaya çabalıyor... Gitmek istiyor, uzaklara... Hem katil gibi görüyor kendini, hem kurban.. Buna bile karar veremiyor... Birileri iyi kadın dediğinde ona, "Kötüyüm ben!" diye haykırıp "Kötü" olmaya çabalıyor... Kötü dediklerinde içindeki iyiliği ortaya çıkarmak için debeleniyor... Kararsız kalmış hayatta! Kararsız bir kadın "GİTMEK"le "KALMAK" arasında...

Ö

Ben sende, herşeye rağmen beni gülümsetebilmek için kendinden vazgeçip benimle ilgilenmeni sevdim, Taksim'de bir akşam Sokak'a karşı bira içip, içimdeki karmaşaya rağmen hala 'acaba' larımın olmasına neden olabilmeni sevdim.. Belki yanlış belki doğru bir karardı, ama hiç canını yakmak istemedim o ya da bu şekilde seni sevdim..

Bir yerlerde bir yanlış yaptım, hala yapıyorum... Ama düzeltmek için yanlışımın özüne inemiyorum, bulamıyorum...

Kimi kandırıyorum ki! Kendimi mi, etrafımdakileri mi! Bunu bile bilmiyorum, acizim aciz! En zor olanda bu işte;
Hem katısın, hem aciz..
Hem zayıf, hem güçlü..
Hem katil, hem kurban..
Hem su, hem toprak..
Hem Sen, hem Ben!