Pazartesi, Temmuz 25, 2011

Erken bir veda... R.I.P. Amy

Güzel, keyifli, huzurlu, masal gibi bir haftasonu kaçamağının ardından garip hissettiren bir haberle gerçek hayata döndüm yine... Ölüm! Evet aslında çok ilgili alakalı olmadığım birinin ardından söyleyecek çok fazlaca birşeyim yok... üstelik severek dinlediğim biri de değildi... Kimbilir belki hayat tarzı, belki kocaman saçları, simsiyah eyeliner çekilmiş gözleri, sıfır beden fiziği.. Sebebini bilmiyorum tam olarak ama yaşadığı son gerçekten içimi titretti... Hakkında okuduklarım, hissettikleri ve yaşadığı hayat ile iligili yazılıp çizilenler ilk kez dikkatimi çekti ilk kez merak uyandırdı bende...

Neden diye sordum, çaresi bu mudur!
Neden ?
Neden Amy Winehouse?!

Sanırım ilk defa böyle gerçekte hiç tanımadığım birinin vedasına bir şeyler yazıyorum.. Sadece yazmak istedim sebebi yok... Bazen insanın içinden geliyor, anlamsız bir şekilde... Evet haddim değil belki ama; öyle işte...

Nil Karaibrahimgil 'in bugün köşesinde Amy için yazdıkları da ayrıca etkiledi beni.. 27 yaşında küçücük bir kadın.. Hayatın ağırlığı altında ezilmemek için direnen ama alışkanlıkları yüzünden gittikçe dibe doğru yol alan bir efsane.. Efsane diye bahsediyorlar ondan.. Artık bir daha gelmez denilen efsanelerden biri diyorlar... Gelmiş işte; ben ilgilenmemiştim gelişiyle, ama çok erken gitti...  Belki de huzuru bulmaya gitti.. Utangaçmış sahnedeyken, küçük bir çocuk gibi gözlerini kaçırarak söylermiş şarkılarını... Ama hepsini yaşamış, yalansız bir şekilde.. Belki eksikler vardır söylediği şarkılarda ama; fazladan, hiç yaşamadığı şeyleri eklememiş o sözlerin arasına diyorlar...
Zaten gerekte yok!


"We only said good-bye with words
I died a hundred times
You go back to her
And I go back to, I go back to us
I'll go back to black"

Daha fazla ne söylenebilir!
Çok erken veda etmiş hayata, çok erken bir veda bu hayranlarına...

REST IN PEACE AMY JADE WINEHOUSE!
Sene 2011, aylardan temmuz! Üstelik bu güzel sıcacık ayın 22. gününe başladık bugun.. İçimde bir sıkıntı... Bir an oluyor nefes alamıyorum sanki! Sıcaktan mı acaba diyorum, cevap yok.. İş stresi? yine cevap yok! Aşk? hayır o gayet güzel :)) Yorgunluk var yorgunluk.. Hayatın yorgunluğu sanırım üzerime çöktü bu aralar.. Huysuzum, huzursuzum, cogu zaman ( aslında her an ) paranoyak düşünceler içinde boğuluyorum.. Aklımdan geçenler yanlış anlaşılıyor gibi, sanki herkesi kırıyorum istemeden... Ne farkeder ki istemeden de olsa kırıyorsan kırıyorsun işte! Sevdiklerini üzüyorsun, dır dır dır dır konuşuyorsun. Sonuç mu! o da yok... Kendime çeki düzen verme vaktim geldi sanırım. "Önce kendini düzelteceksin, sonra etrafında olan bitene bakacaksın" derdi pamuk kraliçem.. O'nu da özledim! Huysuzluğum belki bu yüzden bilmiyorum ki.. Ama işte çaresiz özlemlerden birinin içindeysen elden gelen birşey olmuyor.

Aslında dopdolu bi hayatın içinde durmadan, dinlenmeden yaşıyorum; belki sıkılmaya vaktim bile olmuyor. Ama sanki herşeyi yapmaya çalışırken yarım yarım kalıyorum. En sevmediğim şeyi yine istemeden, yetişemediğim için yapıyorum. Hakkını vermeden, belki baştan sağma sırf olmuş görünsün diye yaptığım işler..

yazının bile devamını getirememişim!!! kalmış öyle:)