Perşembe, Temmuz 22, 2010

Küçük Kızın Güncesi-2

Beklenen gün gelmişti... Konuşmalarından sonra koskoca 32 saat kalmıştı büyük buluşmaya. Ve o 32 saat geçmişti işte. Birazdan caddenin karşısına parkettiği arabasından inip yanına gelmek için ışıkların yanmasını bekleyen Patty göründü. Çılgınca atan kalbinin yerinden fırlayıp yolun ortasına düşeceğini sandı bir an için Nastenka, tuttu kalbini, onu yarı yolda bırakıp gitmesine izin vermekten korkar gibi...

Nastenka durduğu yerden ne bir adım ileri ne de geri gidebiliyordu, öylece bekliyordu yüreğinin kara sevdalısına sarılabilmek için.
" İşte!" dedi. " Geliyor." Kendi kendine konuşmaya başlamıştı heyecandan ne yaptığını biliyor muydu sanki!
" Küçüğümmm! Nasty'm benim!" dedi Patty ve belinden öyle bir güçle kavradı ki Nastenka'sını kucaklayıp etrafında döndürdü.
O an zaman dursun istedi ikiside, dile getiremeseler bile aynı şeyi istediklerini biliyordu Nastenka.
İri deniz yeşili boncuk gözlerinden, minik burnundan, yanaklarından öptü Nastenka'yı.
" Çok özledim seni " diyordu Patty. Nastenka konuşamıyor, sadece sarılıyordu. Söz geçiremediği yüreğinin yerinden çıkıp Patty'nin bedenine geçmesini bekler gibi...
" Bende " diyebildi sonunda Nasty, "Bende seni çok özledim! "

Nereye gideceklerini, neler yapacaklarını hatta ne içeceklerini bile düşünmüştü Patty, her zaman ki gibi planlarını yapmış Nasty'nin ne isteyebileceğini düşünmüştü. Eskiden de böyle değil miydi zaten, o yüzden sevdikleri halde birbirlerini, ayırmamışlar mıydı yollarını farklı, uzak şehirlere doğru... Canının acısına dayanamayıp, Patty'siyle beraber yürüdükleri yolların, oturdukları bankların ona verdiği ve asla son bulmayacak işkenceden kurtulmak uğruna sevdikleriyle beraber doğup büyüdüğü yerleri terketmemiş miydi... İzini kaybettiren yine o değil miydi? Ne oldu ki, neden yaptı bunları! İşte yine aynı şehirde, eskisinden de tutkulu bir aşkla sarılıyorlardı birbirlerine!

Tabii ki tek sebebi bu değildi ayrılığın, aralarında ki o aşk, birbirlerini incitmelerine sebep oluyordu. Aşkları uğruna birbirlerinin canlarını öylesine büyük bir acıyla yakıyorlardı ki, hastalıklı bir boyuta dönüşmüştü sevgileri. Evet verilebilecek en doğru karardı ayrılık! Ama asla kesin bir kurtuluş olamadı. Hiç bitmedi yüreklerde ki kara sevda. Patty'nin hayatına giren kadınlar, gözlerindeki Nastenka'yı gördüklerinde sessizce çekip gittiler hayatından... Kendilerince saygı duydular. Nastenka ise kimseye açmadı kalbinin kapılarını, yapamadı. Ne yüreği kaldırdı bir başkasını, ne de midesi! Patty'nin "Pürüz" diye adlandırdığı kadınlarda sevdiğini unutmak için tek geceden öteye gitmeyen, ve gerçekte de devam etmesine izin vermediği birkaç saatlik ilişkilerin kurbanlarıydı sadece zaten...

İşte unutamadığı ve son nefesinde bile adını haykırmak istediği, "Küçüğüm" dediği Nasty'sine kavuşmuştu yeniden. Kollarının arasından kayıp gitmesine bu sefer izin vermeyecekti! Bu kez o boşluğu kaldırabilecek gücü yoktu yüreğinin.

Minik bir piknik sepeti saklamıştı arabasına Patrick.
" Her zaman ki cennetimize gidiyoruz küçüğüm. " dedi. Kimsenin bilmediği deniz kenarındaki o cennete gideceklerdi. İlk kez birbirlerini öptükleri, ilk defa birbirlerinin oldukları yere...
Nastenka gülümsedi. Önce sevindi ama bir anda dudaklarında ki gülümseme acı dolu bir hatıralarını anımsamasıyla birlikte korkuya dönüştü! Çünkü orası aynı zamanda ilk defa aşklarının büyük acılara dönüştüğü cehennemdi. Birbirlerini suçladıkları, Patrick'i körkütük sarhoş bir halde bir başka kadınla görüp yüreğinin acısıyla kalbinin atışına son vermeye kalkıştığı cehennem!
Patrick Nastenka'nın dudaklarından gözlerine yansıyan korku dolu bakışlarını gördüğünde " Korkma küçüğüm, artık eski Pat yok, ve sadece bir şişe şarabımız var" diyerek onu rahatlattı.

Birlikte arabaya yürüdüler, Patty Nastenka'sının kapısını açtı, ve yola koyuldular. 1 saat süren yolculuk boyunca Nastenka neredeyse hiç konuşmadı. Patrick ise bunca zaman boyunca neler yaptığını anlatıp duruyordu. Ve işte cennetlerine gelmişlerdi bile... Hiç değişmemişti, bıraktıkları gibi duruyordu. Böyle bir yeri kimsenin keşfedememiş olmasına sevinirken aynı zamanda şaşırıyorlardı. Nasty huzur veren dalgaların sesini duyar duymaz her zaman olduğu gibi yine sanki ilk defa geliyormuşçasına büyülenmişti. Yeşilin binbir tonunu barındıran orman, muhteşem güzellikte olan ıhlamur ağaçlarının etrafa yaydığı sarhoş edici kokusu ve sanki onları yeniden görmenin coşkusuyla kabaran deniz dalgalarını kayalara vurup zerreciklerini onlara doğru savurarak merhaba diyordu.



Patty arabadan indirdiği piknik sepetinin içindekileri çıkartırken Nasty yanına gitti. Aslında bir nev'i kendini denemek istemişti Nasty. Patty'e karşı duygularını kontrol edebilecek miydi? Ya Pat, o buna izin verecek miydi sanki!

Nasty önceki günden beri heyecandan birşey yiyemediği halde aç hissetmiyordu. Ama birşeyler yemesi gerektiğini ayağa kalkıp başı dönünce farketti. Patty küçük eski sevgilisinin solgun yüzüne endişeli bir şekilde baktı,
" İyi görünmüyorsun küçüğüm, neyin var? "
" Hiç, Hiç birşey. Cennetimizin başdöndürücü havasından etkilendim sanırım" derken gülümsüyordu Nasty. Şarabı açarken Patrick'in ellerinin titremesine takıldı gözleri. Üşüyor muydu, heyecandan mı titriyordu yoksa... Birsüre ince, düzgün kemikli ellerine bakakaldı Nasty. Pat kadehi ona doğru uzatırken farketti Nasty'nin bakışlarını ve hemen açıklama yapma gereği duydu.
" Çok fazla kahve tüketmeye başladım ve son zamanlarda vücudumda depolanan aşırı kafein ellerimin titremesine sebep oluyormuş. Bu aralar kafeinsiz kahve favorim ama burada senin ay yüzüne bakarak şarap içmenin verdiği zevki başka hiç birşeyde bulamadım. "

Patty bunları söylerken Nastenka gözlerinde kaybolmuştu bile Patty'nin. Evet artık emindi Nasty. Ancak onun yanındayken nefes alabiliyor, onsuz geçen günlerde, gecelerde göğsündeki acıyla uyanıyor, nefessiz kalıyordu.

Şimdi hissettiği huzurun, mutluluğun sonsuza dek burada, cennetlerinde ve bu şekilde sürmesini diledi gerçek olamayacak kadar uçuk bir hayal olduğunu bilmesine rağmen. Kimbilir belki bir sihir olurdu. Evet doğru kelime buydu işte hayatında şimdi burada bir sihir olsun istiyordu... İki gün önce olan da böyle bir şey değil miydi zaten?

Şaraplarını yudumlarken ikiside suskundu. Sanki ikisi birden sözleşmiş, o mükemmel anı mahfetmemek için tek kelime etmiyorlardı. Ağaçların hışırtısı, ruzgarın uğultusu dalgaların kayalıkları döverken çıkarttığı sesle mükemmel bir ahenk içinde serenad yapıyordu adeta. Nasty gözlerini kapattı bir an için. Belki de ona öyle bir anlık gibi gelmişti... Gözlerini açtığında birşeyler değişmiş gibiydi. Sanki etrafını camdan bir küre kaplamış yanı başında Patty sevdalısının dizlerinde uyuyordu. Hayır ama bir saniye önce karşımdaydı nasıl olur bu diye düşünürken farketti. Sihir! İşe yaramıştı. İstediği şey olmuştu işte zaman durmuş, oraya hapsolmuşlardı.

Şimdi asıl sorun özgürlüktü...

Çarşamba, Temmuz 14, 2010

bir kuple sonsuzluk


Uyursam son mu bulur aydınlığım?

Ya güneş?

Bir daha doğmaz mı yoksa?

Bir daha çekemez miyim kokusunu içime ortancaların?

Ben ben olmaz mıyım bir daha!

Ya sen, sen de gelir misin benimle, kalır mısın ebedi huzurda söyle!

Yoksa yalancı güneşe mi aldanırsın,
 
Kısa bir an sonra gözyaşlarıyla yüklü, karanlık, acı dolu bulutların yalancı güneşini kapatacağını, bir başına kalacağını bile bile...

Çarşamba, Temmuz 07, 2010

Bir Küçük Kızın Güncesi-1


          Gecenin bir yarısı hıçkıra hıçkıra ağlayarak uyandı aniden. Nedeni belli, umudu yoktu... Rüya bile görmemişti gözleri, ama biliyordu gözyaşlarının neden, nereye ve kime doğru aktığını... Doğruldu hıçkırıklarının arasında boğulmamak için ve isyan etti tanrıya; "Madem onu bana getiremiyorsun, o zaman yüreğimden sök al!" Gözyaşlarıyla beraber, hıçkırıklarına boğularak yorgun düştü, kapandı gözleri saatler sonra...

         Uyandığında ağlamaktan şişmiş kızarmış gözleriyle gerçek ve acı bir güne daha başlamıştı. İstisnasız gülen gözleri ışığını kaybetmişti işte! Dostlarının arasına karışıp her şeyi unutmak isteyen kalbine söz geçiremiyordu, mutsuzluğu ruhundan bedenine yayılmıştı bile... Sebebini soranlara cevap bile verecek güç yoktu dudaklarında, en sevdikleri, her daim yanında olan, enerjisiyle hayatlarına neşe katan Nastenka'larının mutsuzluğunun sebebini anlayamayan arkadaşları bir türlü güldüremiyordu artık boncuk gözlerini. Günün bitmesini sabırsızlıkla beklerken telefonuna bakan Nastenka bilmediği bir numaranın onu aramış olduğunu gördü ve hissetti O'ydu, O olmalıydı... O'da hissetmişti işte güzel gözlü sevdiğinin canının yandığını, O'na ihtiyacı olduğunu... Ama ulaşamamıştı. 
Sabah olduğunda bir gün önce cevaplayamadığı numarayı arayıp telefonun diğer ucundaki sese "Patrick'le görüşebilir miyim?" dedi orada yaşadığına emin bir ses tonuyla! Doğruydu işte! "Bir saniye lütfen" dedi telefondaki ses, "Abiii!" Patrick'e seslenen erkek kardeşi Jack'ti. Nastenka'nın kalp atışları tam bir bando takımı edasıyla ortalığı inletiyordu. 
- "Alo!"
- "Patty, sensin!" cıvıldıyordu sesi Nastenka'nın.
- "Hey Nasty!" 
Minik bir serçe gibi titreyen yüreği yerinden çıkacak gibiydi. Patty anladı "Nasılsın küçüğüm?" O'na "küçüğüm derdi eskiden beri. İşte yine aynı sözcükle hitap ediyordu "KÜÇÜĞÜM!"
- "Heyecanlıyım, bilmediğim bir numarayı arayıp seni istedim ve karşımdasın! İnanamıyorum sen olduğuna."
- "Senin ne kadar akıllı ve cesur bir kız olduğunu hep biliyordum, şimdi neden inanamıyorsun buna?"
Nastenka anlattı bir önceki gece yaşadıklarını, tabii ki sadece bir kısmını, sebebini söylemeden toparladı cümlesini...
- "Saçmalıyorum her neyse" dedi
- "Seni seviyorum, senin saçmalamalarını seviyorum ben!" dedi Patty.
- "Sanırım seni özledim, sebebi bu. Ve sen sanki bunu hissettin." ağzından çıkanlara inanamıyordu Nastenka. Özledim demişti!
- "Kalp kalbe karşıdır" diyordu karşısındaki ses! "KALP KALBE KARŞIDIR!"
- "Seni görmek istiyorum Nasty, yarın gelebilir miyim?"
İnanamıyor, anlamaya çalışıyordu söylenenleri! Duraksadı;
- "Beni görmek mi istiyorsun!"
İşte! Sonunda istediğini veriyordu Tanrı! O kadar içten yalvarmıştı ki, Tanrı bile dayanamamıştı küçük kızının üzüntüsüne, karşı koyamamıştı çırpınan yüreğindeki engel tanımayan sevgiye...
Ertesi gün için sözleştiler. Telefonu kaparken O'nu ne kadar büyük bir aşkla sevdiğini bir kez daha haykırıyordu dünyaya...
Artık hiç birşey önemli değildi. Çok sevdiği Patrick duymuştu onun haykırışlarını, tesadüf ya da gerçek, hissetmişti işte! Gerisi hikaye...