Perşembe, Haziran 03, 2010

Küçük..


Küçük, küçücük bir yerde, sahip olabileceğim ve huzur bulabileceğim kadar küçük dünyamda hayallerimle büyüyebilmek isterdim...
Canım acımazdı değil mi o zaman?
Sahilde çırpınan dalgaların nasıl oluştuğunun, nereden geldiğinin, nasıl coşkuyla kayalıklara çarptığının, kuşların nasıl uçabildiğinin, balıkların nasıl suyun altında kalabildiğinin, ağaçların hiç sıkılmadan nasıl yüzyıllarca aynı ilk doğdukları yerde durabildiklerinin bile açıklamasını merak edemediğim, merak etsem bile açıklayamadığım sorularım kadar küçük olan dünyamda, küçük hayallerimle nefes alabilseydim...
İşte o zaman gördüklerim kadar küçük olurdu yaşadıklarım.
Hissettiklerim değil ama!
Umutlarım...

Gerçekleşmesi için büyük çabalar sarfetmek zorunda bırakıldığım bu koskocaman dünya yerine, o küçük dünyamda en basit bir şeyin bile beni mutlu etmeye yetecek olduğu yerde, küçük bir meyva bahçesinin tam ortasındaki, mis gibi deniz kokusunun esir aldığı ağaç evimde bir hayat...
Benim hayatım, benim dünyam deniziyle, rüzgarıyla, ağaçların hışırtısıyla, acı-tatlı herşeyiyle bana ait!
Yüreğim hiç yanmaz değil mi orda olsam?
Sazlıkların arasından dünyayı ortadan ikiye yarıyormuşçasına geçsem, anadan üryan serin sulara bıraksaydım kendimi, erirdi bütün korkularım, acılarım kaybolup giderdi ve ben o hissin doruğuna varıp herşeyi unuturdum değil mi?
Gördüklerim, yaşadıklarım ve hissettiklerim bana yeterdi,
Yeterdi değil mi?
Her bir boyuttan, ayrı ayrı, farklı bakış açılarıyla bakmam gerekmezdi değil mi bütün bunlara?
Hem zaten bakamazdım ki, bilemezdim bakmayı...
Hiç öğrenmemiş, hiç yaşamamış olurdum büyük umutları, hayal kırıklıklarımı...
Gördüğüm kadar olurdu sadece dünyam, küçücük olurdu,
Ve sadece benim olurdu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder