Pazar, Haziran 27, 2010

Nefes Alabilmek...



Gözünü karartmak ve yeniden başlamak hayata... İşte bütün mesele bu! Yaptıklarının, yaşadıklarının sana hiç bir şey katmadığını bile bile, yaşamaya ve üretmeye çalışmaya sıkı sıkıya bağlanabiliyorsan hayatta, asıl o zaman korkuyorsundur...  Sırtına çökmüş, senin için büyük, başkaları için minicik yüklerden kurtulamadıkça hiç bir şey yapamayacağını zannediyorsan -benim gibi- bir "tık" ötende ki, ya da bir telefon görüşmesi kadar yakınındaki yeni hayata başlayamıyor, istediklerinle yaptıkların örtüşmüyor, ve hatta artık yavaş yavaş üretmek istediklerinin isimleri birbirine girmeye, ve beyninin içinde birbirine tam anlamıyla zıt kutupların birbirine açtığı savaşın ortasında delik deşik olmamak için kendi kalkanını bulmaya ve kendini korumaya çalışıyorsan, işte o zaman yaşlanıyorsun demektir... Ve artık nefes alamayacak kadar küçük bir alanın içinde hapsolmuş hissediyorsan, buhranların en sessizini yaşıyorsan damarlarından akan "deli" kana rağmen, işte o zaman yok olmanın sınırlarında bıçağın sırtında, üstelik keskin olan tarafında dolaşmaya başladın demektir. İki yol var önünde işte! Bu yolları çok rahat görebiliyor olmalısın... Birini seçmen, kararsızlıklarına rağmen, doğru yolu bulman gerekiyor... Ya risk alıp hayatını yaşayacaksın, ya da kolaya kaçıp, bütün ömrün boyunca mutsuzluğuna ağlayacaksın! Ben en azından bir tek şeye karar verdim; huzur dolu mavi bir nefes almak istediğime. Sıra seçim yapma cesaretini gösterebilmekte...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder