Perşembe, Aralık 23, 2010

Geçmişe Yolculuk

21 Aralık en uzun gece, en yalnız ve en karanlık; üzerine bir de Ay tutulması! En uzun, en stresli, en kabus, en gergin hafta olacak değil mi şimdi? Oldu bile.. Ama ilginç olan bahar tadındaydı bu kabus... Sanırım en güzel yanı da bu bahar havası.. Sevmiyorum ben kışı, kışın kasvetini, karanlığını.. Hep bahar olsun bana hep çiçekler dallarında... Korkulardan uzakta, hayallere dalacağım kokular arasında geçsin ömrüm. Huzuru hissetmek istiyorum böyle zamanlarda... Kasveti dağıtıp aydınlatmak istiyorum dünyamı, Bir yandan Gogol Bordello çalsın fonda, diğer yanda güneş sıcaklığıyla göz kırpsın bana gökyüzünden, kara kara bulutlar gitsin artık üzerimizden! Pamuk gibi sevimli kuzu motifli minik bulutlara hayır diyemem ama... Hayalleri daha gerçekçi kılıyor onlar, olmadan asla!

Dün gece 10 yıl önce yazmaya başladığım bir defterim geçti elime... 2 yıldır dokunmamışım üzeri tozlu, içi acıyla doluymuş... Ama umut her daim sayfaların arasından gözkırpmış bana... Elime aldım üzerindeki tozdan kurtardım onu ilk olarak... Korktum sayfaları aralamaktan, ya canım acırsa, ya kırarsa umutlarımı on yıl önceki ben! O zaman toparlanmak daha kolaydı, şimdi çok zor...

Dayanamadım araladım sayfaları tozlar sayfa aralarından da uçuştu yüzüme doğru. Hapşırdım. 'Çok yaşa!' dedi bir ses defterin içinden... Unutmamış beni, gülümsedim. Farklı bir güven duygusu yayıldı kanımla beraber damarlarımdan vücudumun her bir milimetrekaresine, o kadar hızlıydı ki difüzyon, açıvermişim defteri o hazla. Sanırım hayatımda hakkında bu kadar çok yazdığım başka bir adam daha yoktur dedim içimden... Yine 'O'! Bu defterde de heryerde olduğu gibi geçmişimden geliyor, bırakmıyor peşimi... Okudum, okudum, durdum öylece. Gözlerim doldu. Ağlamadım! Haketmeyeceğini söylemişim on yıl önceki ben on yıl sonraki bana... Dinledim eski dostumu, ağlamadım. Ne kadar çok ayrıntı varmış O'na dair hatırlamadığım... Ne kadar çok acıtmış canımı... Şimdi bir garip tutku kalmış içimde sadece O'na ait sebebini bilmediğim, aklıma geldiğinde yine de gülümseyebildiğim... Silmişim işte en kötü şeyleri, her zaman yaptığım(ız) gibi... Okuyunca on yıl önceki beni, kendime bile inanasım gelmedi! 'Acaba atıyor mu?'! bile dedim kendi kendime... ozamanlar ondan hiç beklemediğim, hiç ummadığım şeyler yapmış bana, ki hala karşıma geçse 'Sana bunları bunları yapacağım, kalbini paramparça etmek için de şunları söyleyeceğim' dese bugün bile inanmam... Sever o beni yapamaz bunları derim. Ama anladım ki sevgiden çok farklı şeyler bunlar... 10 yıl sonra anladım bunu... Biliyorum hala sever o beni, hala aklına geldiğimde güzel hatırlar, gözlerinin içi güler... Hala beni sorar yeri geldiğinde arkadaşlarına, bazen bana... Hala karşılaştığımız da -çok nadiren de olsa- ilk anda sesi titrer, tıpkı benim gibi -Şimdi ki hayatına rağmen!-

Bütün bunlar yüzünden inanamıyorum işte bazı şeylere... Kendi yazdıklarıma, onun yaptıklarına, benim söylediklerime... Ama artık anlayabildiğim birşey var... O sayfaların arasından çıkan gözyaşlarım gösterdi bana neden istikrarlı bir biçimde bir erkeğe güvenemediğimi... Neden uzun süren ilişkiler yaşayamadığımı... Artık sorgulamayacağım bunu, biliyorum çünkü nedenini...

Sanırım 10 yıl önce bugüne dair söyleyeceklerim bitmemiş. Sayfalar beni çağırıyor, umut kırıntıları hala aynı şarkıyı söylüyor bana;

'And when the broken hearted people
Living in the world agree,
There will be an answer,
Let it be.'

Eve döndüğümde geçmişe yolculuğuma bıraktığım yerden devam etmeliyim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder